Haberler

Veri Merkezlerinin Geleceği
Basın Bülteni / Kasım 2025

Moderatör: Hayati Küçük, Yönetim Kurulu Başkanı, Argeplano
Ali İhsan Güner, CTO, Serban
Buğrahan Şirin, Ortak, HPP International Turkey
Mehmet Sami Kılıç, Genel Müdür, Turner International
Prof. Dr. Zeynep Işık, Öğretim Üyesi, Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü

Hayati Küçük

Son dönemde yurt dışında katıldığımız organizasyonlarda, yapay zeka ve bulut teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte veri merkezlerinin gayrimenkulde en üst düzeydeki yatırım alanlarından biri haline geldiğini görüyoruz. Gayrimenkul geliştirmeyle veri merkezi işletmenin, bu alana yatırım yapmanın hangi noktalarda örtüşerek değer ürettiğini birlikte tartışalım isterim.

Kendimi tanıtarak başlayayım. Ben mimar ve inşaat yüksek mühendisiyim. Argeplano Proje Süreç Yönetimi’nin yönetim kurulu başkanıyım. Farklı sektörlerde gayrimenkul, inşaat, turizm, lojistik, endüstriyel tesisler, veri merkezleri, bilişim teknolojileri gibi alanlarda projeler geliştiriyoruz. Planlamadan başlayıp ready to operate açılış süreçlerine kadar planlama, fizibilite, projelendirme, ihale yönetimi, saha yönetimi ve işletme kurgusuyla alakalı çalışmalar yönetiyoruz. Aynı zamanda GYODER bünyesinde iş dünyasının dinamiklerini akademik, bilimsel vizyonla birleştirerek katma değerli projeler geliştirmek üzere çalışmalar yapıyoruz.

Mehmet Sami Kılıç

Turner International Avrupa'dan sorumlu başkan yardımcısıyım. İstanbul ve Londra ofisleri bana bağlı, bu iki ülkede proje yönetim servisi sağlıyoruz. Yaklaşık 19 yıldır bu firmadayım. Amerika'da başladım, sonrasında Belgrad, Kazakistan, Azerbaycan çalıştım. Şimdi de Türkiye’de hem genel müdürlük görevimi yürütüyor hem de Avrupa'ya bakıyorum. Temelde proje yönetimi hizmeti sağlıyoruz. Daha önceki senelerde İstanbul Finans Merkezi, Atatürk Havalimanı, Türkiye İş Bankası Kuleleri gibi büyük ölçekli projelerin proje yönetimini gerçekleştirdik. Şu anda dünyanın en büyük fabrikalarından biri olacak Şişecam’ın Tarsus tesisi üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği’nde başkan yardımcılığı görevini yürütüyorum.

Zeynep Işık

Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesiyim. Yaklaşık 20 yıldır inşaat, proje ve yapım yönetimi alanında çalışmalar yapmaktayım. Şu anda da üniversitede yapı işletmesi programının yürütücüsü olarak görev yatıyorum. Özellikle günümüzün trendleri olan dijitalleşme, sürdürülebilirlik, enerji yönetimi, tesis yönetimi, strateji planlama yönetimi gibi çok çeşitli ama kapsayıcı konularla ilgileniyoruz. Bu sayede şimdiye kadar 40’ın üzerinde projede görev alma şansı buldum. Hala da çalışmalarımız sürmekte. Ayrıca üniversitede çok çeşitli idarecilik deneyimlerim oldu; Yıldız Teknopark'ın Teknoloji Transfer Ofisi koordinatörlüğü, Teknopark Yönetim Kurulu üyeliği, Rektör yardımcılığı, Fen Bilimleri Enstitüsü müdürlüğü. Teknopark'ta olduğum dönemde, hem Teknoloji Transfer Ofisi'nin hem Kuluçka Merkezi'nin hem de Uluslararası Kuluçka Merkezi’nin Silikon Vadisi’ndeki kuruluşunda ve bu kapsamda girişimcilik ve inovasyon alanında üniversitemize kazandırılan pek çok ulusal ve uluslararası projenin kuruculuk ve yürütücülük görevlerinde yer aldım.

Buğrahan Şirin

HPP Architects olarak burada mimari kanadı, projelendirme kanadını temsil ediyoruz. Almanya menşeili HPP 95 senelik bir hikayesi olan bir şirket. Bu süre boyunca birçok farklı tipolojide, farklı yapılar gerçekleştirdi. Bunlar içinde veri merkezleri, bilgi işlem merkezleri de var. Nitekim onların ilk çıktığı günden bugüne kendimizi evrilen bir sürecin içerisinde görüyoruz. Ben yaklaşık 12 senedir HPP'nin Türkiye ofisini yönetiyorum. Şimdiye kadar İstanbul'da büyük ölçekli projelerde çalıştık, halihazırda çalışmaya da devam ediyoruz.

Ali İhsan Güner

Veri merkezlerinde uçtan uca çözümler üreten Serban’ın CTO’suyum. Gerçekleştirdiğimiz veri merkezi projelerinin teknik kısmından sorumluyum. Açık Holding altında yer alan Serban’ın faaliyet gösterdiği alanlar içerisindeki işlerinin çok büyük kısmını veri merkezleri oluşturuyor. Mevcutta Türkiye'de bitirdiğimiz 12 modül var. Şu anda da hem yerli hem yabancı yatırımcılarla İzmir ve Ankara’da projeler üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca Suudi Arabistan ve Dubai'de devam eden, İsviçre’de de yeni başlayacağımız projelerimiz var. Biz yatırımcılarla çalışarak arazileri veri merkezi yapmak adına geliştiriyoruz. Özellikle yabancı yatırımcılar hem lokasyon hem lisanslar hem de enerji kaynağı açısından güven duymakta zorlanıyor. Biz uygun yer bulup, tasarım ve yapım süreçlerini yönetip, bütün ruhsatlarını alıyoruz.

Normal binalardan farklı olarak veri merkezlerini işverene %100 çalışır vaziyette teslim etmeniz gerekir. Bir araba gibi hatasız çalışması lazımdır. Arabadan farklı olarak - belki denizaltılara benzetebilirsiniz- bütün sistemler yedeklidir. Yani bir şey bozuldu mu yedeği ona destek olur. Bu aynı zamanda bakımların çalışırken yapılmasını olanaklı kılar. Çünkü veri merkezleri hiç durmaması gereken yapılardır. Normal inşaatlardan farklı olarak hatasız şekilde test edilerek, devreye alma faktörünü en baştan işin yönetimine dahil etmek gerekir. Dışarıdan parça parça alınan sistemlerle bunu yapamıyorsunuz, hepsini bünyenizle gerçekleştirmeniz lazım. Açık Holding'in diğer şirketlerinden Mikrolink de yaptığımız veri merkezlerinin tasarım ve planlamasını yapıyor. Onun dışında doğrudan bu sektöre yönelmiş bir şirket olarak soğutma sistemlerinden elektronik sistemlere, sızıntı tespitinden enerji yönetimine birçok alanda hizmet verebiliyor ve anahtar teslim çözüm üretiyoruz.

Hayati Küçük

Mehmet Sami Bey, sizinle başlayalım. Global düzlemde sektörün bugünkü fotoğrafını, bir inşaat yönetim firması olarak yaptığı çalışmalar ışığında bize aktaracak olsanız… Bugüne nasıl geldik?

Mehmet Sami Kılıç

Amerika'da en büyük inşaat firması olarak portföyümüzün %50'sine yakınını ofis binaları oluşturageldi. Pandemiyle beraber ofis piyasasında yaşanan düşüşle birlikte, son zamanlarda özellikle Amerika'nın orta kısımlarından gelen taleplerle birlikte değişen dengelerle veri merkezlerinin gelirlerimizdeki payı %40’lara erişti. Şu anda Google, Amazon, Meta gibi büyük markaların çoğu bizim işverenimiz. Genelde arsa ve enerji fiyatlarının daha düşük olduğu, büyük şehirler dışındaki Ohio Eyaleti, Kansas City gibi yerlerde inanılmaz bir talep var. Tabii bu talep dünyadaki dijitalleşme ivmesiyle ortaya çıktı. Doğal olarak bunun iyi bir yatırım olduğunu düşünen tüm proje geliştiricileri de bu konuya yöneliyor.

Türkiye'de de benzer talepleri görmeye başladık. Türkiye'nin nüfusu 90 milyona dayandı; mobil araçların yüksek kullanım oranı, internet penetrasyonu, e-ticaret, fintech, oyun ve bulut taleplerindeki artış doğrultusunda bu sektör gelişiyor. Bir taraftan KVKK gibi veri lokalizasyonuna ilişkin düzenlemeler de yatırımcıları yönlendiriyor diyebiliriz. Tabii artan talebin arkasında yatan nedenlerden biri de ülkemizin Avrupa, Asya ve Orta Doğu'nun ortasında stratejik bir konumda olması; düşük gecikme süreleriyle geniş bir alana ulaşabiliyoruz. Bizim araştırmalarımıza göre bu bölgede Polonya'dan sonra yatırıma en uygun ülke, iklimiyle, inşaat maliyetiyle, operasyonda çalıştırılabilecek mühendis kadrosuyla Türkiye. Son zamanlarda aldığımız teklif dosyaların yarısına yakınının veri merkezlerine ilişkin olduğunu görünce artık herkesin bir an önce konfor alanından çıkıp bu yöne yönlenmesi gerekiyor diyebilirim.

Bize gelen yabancı yatırımcıların belli bir kriterleri var. Öncelikle enerjinin ve suyun lokasyonda olması çok önemli. Maliyetle birlikte bu iki kritere göre uygun yeri bulduktan sonra proje yöneticisi olarak bize geliyorlar. Kendileri lokalde ekip kurmak yerine işi bizim üzerimizden yönetmeyi tercih ediyorlar. Nedeni de özellikle 2019'dan beri yaşanan ekonomik parametrelerdeki belirsizliklerden kaynaklı olarak maliyetlere hakim olmakta zorlanmaları. Genelde müteahhit bulmakta sorun yok, sadece maliyetlerden ötürü uzun vadeli sözleşmelere girmek istemiyorlar. Yurtdışına bağlı ekipmanlar ve inşaat malzemeleri belli de olsa müteahhitleri ikna etmekte zorlandığımız bir dönemden geçiyoruz.

Hayati Küçük

Özellikle globalde baktığımızda yabancı yatırımcıların yurtdışında yaptığı yatırımlar, Türkiye'ye gösterdikleri ilgi açısından baktığımızda veri merkezi sektörünün bir genel fotoğrafını çekebilir misiniz?

Ali İhsan Güner

Türkiye'de yatırım yapan yatırımcılar veriyi burada depolayıp, bütün dünyada kullanmak için gelmiyor. Şu anda Türkiye'nin kendi iç piyasasında 500 megavattan fazla eksik var. Hatta büyümeye bağlı olarak bunun gigavatlara çıkmasını bekleyebiliriz. Öte yandan dünyada bu merkezlerine nerelerde yoğunlaştığına bakarsanız denizaltı data kablolarının geçtiği bölgelerin öne çıktığını görebilirsiniz. Bizim bölgemizde bunlar Çin ve Hindistan'dan gelip İsrail’e, oradan da Kıbrıs ve Yunanistan üstünden Avrupa’ya bağlanıyor. Çok küçük bir kısmı Türkiye'den geçiyor. Dolayısıyla, bu alandaki yatırımları artırmak istiyorsak öncelikle ülkemizden geçen denizaltı kablolarının sayısını yükseltmeli ve Türkiye’yi uluslararası altyapının önemli bir parçası haline getirmeliyiz.

Yabancı yatırımcı açısından ikinci konu ise veri güvenliliği. Türkiye’de kurduğu veri merkezindeki verisine dokunulmayacağının güvencesini vermeniz lazım. Halihazırda yapılan projelerin bir kısmı verilerin Türkiye'de kalması amacına yönelik yapılıyor. Bunda hiçbir sakınca yok. Ancak, dışarıdan gelen yatırımcıların verileri de burada tutulduğunda aynı şekilde müdahale edilmeyeceği konusunda güvence sağlamak gerekiyor. Türkiye’nin avantajlarından biri de gittikçe artan enerji kapasitesi. Örneğin artık Suudi Arabistan altyapı açısından enerji sıkıntısı yaşarken yakında Türkiye'nin devreye girecek ve “devamlı güç” sağlayacak bir nükleer santrali var. Özellikle yapay zeka veri merkezleri için bu önemli. Cloud kullanımında veya bankacılık sistemlerinde ihtiyaç genelde gün içine yayılırken oyun sunucuları gece 22.00’den sonra daha yoğun çalışıyor. Dolayısıyla farklı coğrafyalardaki talebe hitap edebilmek için devamlı güç sağlayabilmek önemli.

Biz yatırımcıların gözünden bir projeye başlarken önce imara bakıyoruz. Veri merkezi nedir pek bilinmiyor. Türkiye'de kat yükseklikleri ticari alanlarda normalde 4,5 metredir. Ancak sanayi tesislerinde 7 metrenin üzerine çıkılır. Bu ölçünün altına inmenin pek mümkün olmadığı veri merkezlerinde izni ticari alanda almanız çok zor. Gidip özel madde çıkartmak gerekir. O yüzden öncelik sanayi imarlı yerlerde olur. İkincisi de enerji. Enerji ne kadar yakın? Orada bir indirme merkezi, yeterli güç var mı? bu sorulara cevap vermek gerekir. Bu ikisi tamamsa diğer koşullara geçeriz; zemine, depremselliğe ve iklime bakarız. Mesela Ankara iklim açısından iyidir. Çünkü yaklaşık %61-62 “serbest soğutma” (free cooling) yapabilirsiniz. Bir veri merkezinin gücü 100 birimse, bunun verimliliğe bağlı olarak 20-30 birimini soğutmaya harcarsınız. Bunun da enerjiyle, elektrikle yapabilirsiniz veya serbest soğutma dediğimiz dışarıdaki soğuk havayı kullanarak yaparsınız. Örneğin İzmir'de bu oran daha düşüktür, İstanbul'daysa daha da aşağı %50'lere düşer. Erzurum’da veya Konya’da daha iyi yaparsınız ama orada Ankara’daki kadar kalifiye eleman bulmazsınız. Herkesin Ankara'ya gitmesinin nedeni hem iklim hem personel hem de depremsellik açısından uygun olmasıdır. Veri merkezleri kritik altyapılar olduğu için olası bir depremden sonra bile tam performans çalışması beklenir.

Hayati Küçük

Veri merkezlerini fiziki açıdan bir gayrimenkul olarak değerlendirdiğimizde bir sanayi yapısı olduğunu görürüz. Bir fabrika binasına benzemekle beraber elektromekanik sistemleriyle ve teknolojisiyle baktığımızda çok komplike yapılardır; özellikle de küresel inşaat proje yönetim standartları açısından baktığımızda. Akademik tarafta veri merkezi sektörü ve projeleri nasıl ele alınmaya başladı?

Zeynep Işık

Bu yapı tipinin ilk örnekleri Amerika'da, Avrupa'da bundan 10 yıl önce hayata geçti. Ama bunun akademide karşılık bulması zaman aldı. Geriye dönük baktığımda veri merkezlerinin dijital çağın lojistik depoları olarak tarif edildiğini gördüm. Nasıl geleneksel ekonomide limanlar, havaalanları, lojistik merkezleri varsa bugünün ekonomik düzeninde verinin işlenmesi, depolanması ve güvenle dolaşması için veri merkezleri aynı rolü üstlenmekte deniliyor. Bu lojistik depolar benzetmesinden yola çıkarak işin akademik bakışla ele alınması gereken -klasik teknik altyapıların ötesinde- birincisi stratejik, ikincisi de sürdürülebilirlik boyutu var diye düşünüyorum. Bu yapıların kurulumunda, ilk yatırım aşamasında veya işletilmesi sırasında ortaya çıkacak problemlere de baktığımızda, enerjiye ulaşımda, regülasyonlarda, iklimsel şartlarda gerekli parametrelerin optimumu nasıl bulunacak? Akademik çalışmaların bu yönde gelişmekte olduğunu gördüm.

Birçok çalışma dekarbonizasyon açısından bakıyor, özellikle de atık ısının kullanılmasına odaklanıyor. Başka bir açıdan yatırımın geleceğini öngörmek de çok önemli. Mesela bir ülkede kaç cigavatlık bir potansiyelin kurulması gerektiğine nasıl karar veriliyor? Veri merkezlerini birer gayrimenkul yatırım olarak göreceksek piyasası da belki benzer şekilde hareket edecek. Dolayısıyla belki de dijitalleşmeyle ilgili pazar araştırmalarını da ilgili fizibilitede, yatırım kararlarında işin içerisine katmak gerekiyor. Yani lojistiğin önemli bir dalı haline gelecek olan veri merkezlerinde sürdürülebilirlik ve stratejik planlama bence en çok öne çıkan araştırılması gereken konular olacak.

Nasıl pek çok konuda olduğu gibi Avrupa ile Asya arasında bir köprü görevi görüyorsak, bir tür lojistik depoları diye tabir ettiğimiz veri merkezleri bu anlamda ulusal stratejik bir konumlamayı sağlayabilecek potansiyele sahip denebilir. Tam da bu noktada Türkiye’nin bu yatırımların neresinde olduğunu düşünmek gerekiyor. Çünkü bir taraftan regülasyonlarla ilgili beklentiler varken diğer taraftan bu işin en büyük gider kalemini olan ilk yatırım maliyetini oluşturan elektriğin, mekanik tesisatların dayandığı Dolar’daki belirsizlik ve dalgalanmaların maliyet üzerindeki etkilerinin azaltılması bana çok cazip akademik araştırma konuları gibi geliyor.

Hayati Küçük

Bir mimar olarak, bir veri merkezi konsept tasarımından başlayarak mühendislik disiplinleriyle süperpozelerinin yapılmasına kadarki tasarım sürecinin aşamalarını bize genel hatlarıyla anlatır mısınız?

Buğrahan Şirin

Bu masada top en son bize geliyor: Yatırım kararı alınıyor, yer seçiliyor, proje yönetimi işi alıyor, tasarım ihalesine çıkılıyor. Biz projelendirdikten sonra da müteahhit geliyor artık. Yani biz tam aksiyonun başladığı noktada, top sahaya girmeden önce son hazırlığı yapıyoruz aslında.

Bir yapı tipolojisi olarak veri merkezi yeni yeni oturmaya başladı. HBP’nin arşivlerine baktığımızda 1960’lı senelerde IBM'in kurduğu ilk veri işleme merkezi bizim Dryshaven House diye Düsseldorf’ta tasarladığımız bir kulenin zemin katında başlamış. Sonra bankaların ve sigorta firmalarının verilerini saklamaları için genel müdürlüklerin yanına ek binalar yapmaya başlamışız. Binalara yapılan eklentilerle, bodrum katlarının ufak ufak sunucu alanlarına dönüşmesiyle başlamış her şey. Henüz kendi başlarına bina olarak yoklar. Bir süre sonra veriler artmaya başlayınca o eklentiler kendi başlarına binalara dönüşmeye başlıyor ama hala bu tip firmaların arazilerinin bir köşesindeler. Çünkü veri aktarım hızları henüz uzak mesafelere gitmeye yeterli değil. Zaman içinde veriler, İnternet’in gelişmesine paralel olarak fiberoptik kablo altyapısıyla başka yerlerden ulaşabilir hale geliyor ve ortak kullanıma açılıyor. Firmalar kendi veri merkezlerini, eklenti yapılara değil, başka yerlere koyabilir hale geliyorlar. Almanya’da finans merkezi olan Frankfurt bu gelişmelerin başını çekiyor. Ondan sonra artık biz bu kutuları tipoloji olarak tanımaya başlıyoruz ve mimari literatüre alıyoruz.

Onlara ilişkin mimari kaygılarımız bir konut gibi insanın konforundan ziyade makinelerin konforuna, işletmesel konfora dönüyor. Mimarinin sanayi yapılarından da öte, teknolojiye, mühendisliğe belki de en çok yaklaştığı nokta veri merkezleri diyebiliriz. O kabloların, enerji hatlarının giriş çıkışları, altyapıları bunların hepsi çok daha entegre ve girift. O yüzden tasarım girdileri tamamen tekniğe dönüyor. Bu yapılarda estetiğe, insan ihtiyaçlarına ilişkin kaygılarımız artık ikinci planda. O yüzden de her mimari ofisin yapabileceği yapılar olmaktan çıkıyor. Daha çok sistematik çalışan, belki kurumsallaşmış firmaların yapacağı bir işe dönüşüyor.

Projelendirme süreci daha kompakt ilerliyor çünkü veri merkezi üreticilerinden ve yatırımcılarına gelen brief’ler çok daha profesyonel. Piyasadaki olağan bir geliştiriciye göre çok daha detaylı, çok net oluyor. Başladığınız zaman projeyi daha seri bir şekilde uygulamaya doğru yönlendirebiliyorsunuz. Bizim de hoşumuza giden, aradaki karar verme süreçlerinin çok daha net olduğu bir projelendirme süreci oluyor. Bazı kararları sonradan veririm diyen türde geliştiricilerin girebileceği bir alan olarak da görmüyoruz.

Hayati Küçük

Önümüze bir veri merkezi projesi veya yatırımı geldiğinde, ilk başta bulunduğumuz lokasyona yapacağımız bu veri merkezinin sektörün geneli içerisinde nasıl bir yüzdede olduğunu, hangi müşteriye hitap ettiğini, üst ölçekten değerlendirdikten sonra işin teknik detaylarına giriyoruz. Arazi seçimindeki teknik tespit çalışmaları, lokasyon belirlenmesinde uluslararası standartlara uygunluk, her sistemin yedekli olarak çalışması gerekliliği…

Konuya salt bir gayrimenkul projesi olarak baktığımızda; 100 bin metrekarelik bir arsaya imar durumuna göre yapacağımız 70 bin metrekarelik projenin bodrum artı iki kattan meydana geldiğini söylerseniz inşaat sektöründe konuşulan parametrelere indirgemiş olursunuz. Ama Burhan Bey'in belirttiği gibi bu artık birbirine bağlı sistemlerden oluşan, çok komplike yaşayan bir organizma. Öyle ki teknolojinin hızlı gelişmesinden dolayı bugün yaptığınız doğruların yarın değişme ihtimaline karşı renovasyona yönelik tedbirlerimizi şimdiden almak gerekiyor.

Bir yatırım iradesi bir veri merkezi yatırımına başlamadan önce çok detaylı analizler yapılıyor. Herhangi bir gayrimenkul yatırımında normalde değerleme raporu hazırlıyoruz, best use analizleri yapıyoruz, farklı konseptler geliştiriyoruz, uluslararası yarışmalara çıkıyoruz, işin ticarileşme kısmını modelliyoruz. Veri merkezinde bu iş daha da komplike. Rakamlar, sayılar ve ihtiyaçlar bir anda büyüyor. Bir organize sanayi bölgesinde yapılacak farklı fabrikaların toplamı kadar elektrik ihtiyacı oluyor. Aslında biz ziplenmiş bir endüstri bölgesi yapıyormuş gibi bir proje yapıyoruz. Bu açıdan baktığımızda bu işin karar aşaması biraz sancılı.

Yaptığımız bir çalışmada bir bölge belirlenmişti. Oraya teknik tespit raporu hazırlıyoruz. O lokasyonun 50 kilometre ilerisindeki bir barajda yaşanacak bir sızıntıdan gelecek suyun proje bölgesine ulaşma ihtimalini hesaplamamız gerekmişti. Yani lokasyonun yanındaki yapıların ne olduğu da bizim yapacağımız proje için çok önemli oluyor. Tıpkı oyun teorisindeki gibi birbirini etkileyecek faktörlerin ne olduğuna bakmak önemli. Bir keresinde seçtiğimiz lokasyonun yakınlarında yanıcı patlayıcı özellikli bir fabrika kurulması ihtimalini değerlendirmek durumunda kalmıştık.

Yatırım kararı aşaması sancılı olmakla birlikte ondan sonraki sürece baktığımızda hem sektör paydaşları açısından hem de ülke açısından katma değeri çok yüksek projeler geliştirdiğimizi görüyoruz. Gayrimenkulde geliştirdiğimiz alışageldik ofis, AVM, konut projeleriyle karşılaştırıldığında veri merkezlerinde çok daha yüksek bir katma değer üretebiliyoruz. Yükte hafif pahada ağır, lokasyondan bağımsız, dünyayla tamamen entegre bir sistem yönetebiliyoruz.

Tam da bu noktada Mehmet Bey’e uygulanan kriterleri sormak istiyorum. Veri merkezi yatırımlarının inşaat, planlama ve operasyon süreçlerinde uyulması gereken uluslararası standartlar nelerdir? Veri merkezlerinin hassasiyetleri, işleyiş modelleri ve klasik inşaat üretim sürecinden farkları nelerdir?

Mehmet Sami Kılıç

Önce sizin bahsettiğiniz konuda bir örnek vereyim. Başlayacağımız projenin yanındaki eski fabrikayı bir silah firmasının satın almış olduğunu öğrenince hemen barutlu bir üretim olacak mı diye sorduk. Olmayacağı yanıtını aldıysak da işverenimiz işi garantiye almak adına fabrikayı yeni sahibinden satın almayı tercih etti. Normalde hiçbir projede görmeyeceğimiz türde hassasiyetler bunlar.

Biz bu veri merkezi dalgasının Amerika'da gördüğümüze benzer bir şekilde Türkiye'de de yaşanacağını düşünüyoruz. İnşaat firmalarımız buna hazır mı emin değiliz. Biz ihalelere çıktığımızda gelen fiyatlardan anlıyoruz ki herkes aynı şeyi fiyatlamıyor. Bir otel, bir yüksek bina ya da ofis projesi ihalesi yaptığınızda fiyatlar üç aşağı beş yukarı yakın gelir. Bu projelerde teklifler arasında %30-40 fiyat farkı çıkıyor; bunları karşılaştırmakta çok zorlanıyoruz açıkçası. Öngörülerin ve tecrübenin yetersiz kaldığı sinyalini alıyoruz.

Az önce Ali İhsan Bey çok güzel bir noktaya parmak bastı. Diğer projelerimizin hepsinde herkes %95'e odaklanır. Geçici kabulun gerçekleşmesi müteahhitin nefes alma noktasıdır. Bizim projelerimizde bunun olmaması, “iş programı yaparken, kabulü hallederim, sonrasında bir şekilde getiririm” diyen müteahhitlerimizi çok zorluyor. Ülkemizde inşaat öncesi safhasına çok zaman harcanmıyor, oysa bu projelerin çok ince planlanması gerekiyor. O planın da inşaat sırasında bir İsviçre saati gibi çalışması lazım. Yurtdışı tecrübeleriyle beraber ortaya çıkan bir dökümana göre yapılan planları müteahhite anlatmak kolay olmuyor. Mesela bazı işlerin normal bir inşaat projesiymiş gibi görünüp kısa sürede bitirebileceğini öngörüyorlar. Normalde iş programlarına koyduğumuz “öngürülemezlik” koşulunu veri merkezlerinde görece yüksek tutuyoruz. Türkiye'de inşaat sektörü en büyük sektörlerden biri olmakla birlikte yeniliğe kapalı bir sektör.

Örnek vermek gerekirse bir borunun galvanizlenmesinden çıkan çapaktan dolayı malzemeyi geri gönderdiğimiz tek proje veri merkezleridir. Her adımda depreme önlem alınacak şekilde ilerlenilmesi, gerektiğinde evinizden daha temiz bir ortamda çalışma zorunluluğu… Bunlar genelde inşaat firmalarımızın alışkın olmadığı ve inanılmaz maliyet getiren uygulamalar.

Hani belki bir oteli bir ay sonra açabilirsiniz. Ama bu projelerde bir gün bile gecikmeden kaynaklı maliyetleri işveren için kabul edilebilir değildir. Dolayısıyla kabul edilebilir bir neden olmaksızın gecikme olursa müteahhite çok ağır yaptırımlar çıkar. Bu projeler mektup savaşıyla gider diyebilirim. Tabi bunlar aşk mektubu değil. Projede sahada çalışmaktan çok her gün giden gelen yazışmalara zaman harcarsınız. Şu anda öğrenim sürecindeyiz diye düşünüyorum. Müteahhitlerimiz hızlı bir şekilde adapte olacak ve başka bir konuma gelinecek.

Hayati Küçük

Ali İhsan Bey bizimle biraz teknik bilgi paylaşır mısınız: Veri merkezileri hangi bölümlerden oluşuyor? Nasıl bir teknolojiye sahip? Hangi standartlara göre kategorize ediliyor? Ve bu standartların getirdiği teknik özellikler neler?

Ali İhsan Güner

Veri merkezlerinin en büyüğü olan hyperscale tesislerin kendi standartları var. Türkiye’de henüz bu boyutta bir merkez bulunmuyor. Belki ileride Google gibi oyuncular gelebilir. Diğer merkezler ise genelde Amerikan standartlarına göre çalışıyor. Bu standartlar oldukça detaylıdır. Örneğin veri merkezi havalimanına en az üç mil uzaklıkta olmalı ya da otoyolun hemen yanında olmamalı. Ayrıca farklı seviyelerde sıkı güvenlik kuralları da mevcut.

Bunların dışında elektromekanik sistemlerle ilgili Uptime standartları da önemli. Bu standartlar merkezin kesintisiz çalışmasını ve çalışırken bakım yapılabilmesini şart koşuyor. Uygulanan seviyeye göre farklı yedekleme sistemleri kuruluyor. Türkiye ve Körfez’de daha çok Uptime tercih ediliyor. Avrupa’da ise genellikle kendi sistemi olan EN standartları uygulanıyor. Müşteriler de hangi standartlara uyulduğuna bakarak karar veriyor.

Dünyanın en büyük oyuncuları ise kendi standartlarını uygular. Bugün dünya pazarında Amazon (AWS) %30, Azure %20, Google Cloud %13, Alibaba %4 ve Oracle %3 paya sahip. Ancak bu devlerin hiçbiri henüz Türkiye’de faaliyet göstermiyor.

Hayati Küçük

Bugün dünyada toplam 7500'ün üzerinde veri merkezi var. Türkiye'deyse şu an toplam sayı 72. Bunların yaklaşık 25-30 tanesi büyük ölçekte gibi düşünebiliriz. Globalde şöyle bir trend olduğunu görüyoruz. Bu zamana kadar farklı lokasyonlarda yapılan tekil veri merkezi yatırımları hem Amerika'da hem Avrupa coğrafyasında artık endüstri bölgelerinde, lojistik üstlerde kümeleniyor. Bu gelişme enerji ve altyapı maliyetlerinin atmasından, lokasyon seçim kriterlerinin zorluğundan kaynaklıyor gibi yorumlanabilir. Türkiye'de veri merkezleri İstanbul, Ankara ve İzmir’de yoğunlaşıyor. Benzer bir kümelenmeden bahsedilebilir mi? Bunun avantajları, dezavantajları neler?

Ali İhsan Güner

Türkiye’de veri merkezi yatırımları genellikle Ankara’nın Temelli ilçesinde yoğunlaşıyor. Bölgede yaklaşık 300 megavatlık yatırım planlanıyor. Bunun nedeni Temelli’nin organize sanayi bölgesi olması ve ilçede enerji maliyetinin düşük, ulaşım altyapısının ise gelişmiş olması.

Aslında yatırımcılar için en önemli şey arsa veya inşaat maliyeti değil, kısa sürede üretime geçebilmek. Bu yüzden öncelikle hazır altyapıya sahip yerler tercih ediliyor. Veri merkezlerinde gelir, yatırım tamamlanıp işletmeye alındığında başlıyor. Teşvik almazsa yatırımın geri dönüşü 7–8 yıl, alırsa 4–5 yıl sürüyor.

Kısaca “En iyi veri merkezi, en hızlı bitendir.” diyebilirim.

Buğrahan Şirin

Lokasyon konusunda ilginç örnekler de karşımıza çıkıyor. Avrupa'da ağır sanayi azaldığı için büyük boru, metal fabrikaları devre dışı kalıyor. Mesela bizim güncel bir projemiz Düsseldorf Havalimanı'nın yanındaki Mannesmann Boru Fabrikası. Muazzam enerji kullanan fabrikanın çok yüksek megavatta bir enerji girişi var. Var olan enerji kaynağıyla arazisinde 26 modüllük bir veri merkezi projesi olabiliyor, dörtte üçü de boş kalıyor. Gelen yatırımcıların hiçbiri kalan dörtte üçü ne yapacağını konuşmadı. Tabii başka bir şey yapmak da kolay değil, eski sanayi alanları brownfield oluyor, yani zemin kirlenmiş, kontamine. O yüzden de şimdi Avrupa’daki eski fabrika arazileri veri merkezleri için bire bir olarak görülüyor.

Hayati Küçük

Biz inşaat yapmayı iyi biliyoruz, teknolojiyi takip ediyoruz, birçok kaliteli üniversitemizde öğrencilerimizi yetiştiriyoruz. Veri merkezleri özelinde şu an halihazırda herhangi bir lisans bölümümüz var mı Zeynep Hanım? Sektör bu kadar hızlı ilerlerken insan kaynağına yönelik üniversitelerimizde nasıl çalışmalar yapılabilir?

Zeynep Işık

Veri merkezlerini sadece bir yapım işi olarak ele almadığımız çok aşikar. Bir kere yatırım tarafı var, bir de teknik yönleri. Teknik yönlerinin içerisinde makineden elektriğe farklı mühendislik dalları var. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda çok disiplinlerarası bir iş alanı. Veri merkezleriyle ilgili bir bölüm yok ama buna hizmet edecek insan kaynağı yetişmiyor da değil. Belki geleneksel bölümlerin dışında ihtiyaç olabilecek bir meslek dalı siber güvenlik varsa da son dönemde o alanda Türkiye'de çok bölüm açıldı ve açılmaya devam ediyor. Çok disiplinli bir konu olduğu için, veri merkezi yöneticiliğiyle ilgili zaman içinde sertifika programları açılabilir. Veri merkezlerini pek çok profesyonelin bir arada, disiplinler arası çalışmayla var olabileceği alanlardan biri olarak görüyorum.

Hayati Küçük

Mehmet Bey'e dönmek istiyorum. Amerika'da sadece veri merkezlerine yönelik küçük ölçekli mikro-nükleer santrallerin devreye alınmasından bahsediliyor. Globaldeki projelerin inşaat yapım süreçleri ile alakalı tecrübelerinizden yola çıkarak bizimle neler paylaşabilirsiniz?

Mehmet Sami Kılıç

Normalde yaptığımız projelerde ekip sayılarımız 8-10 arasıyken söz konusu olan veri merkezleri olduğunda bu sayı 30’u geçiyor, bazen 100'e varıyor. Mühendislerden, mimarlardan oluşan beyaz yakalı ekipleri kast ediyorum. Çünkü her detaya, her konuya vakıf olan konularında uzman kişilerle çalışıyoruz. Bir kişinin veri merkezi geçmişi varsa, içini dışını bilecek şekilde bir proje bitirdiyse, artık beynelmilel bilgiye sahip oluyor. Adeta bir sertifika programı gibi dünyanın her yerinde geçerli bir bilgiye sahip denebilir. Okullarda bu konuda ileride daha da büyüyecek bir talep olacak diye düşünüyorum.

Amerika'daki projelerde önemli konularda biri proje yatırımlarının finansmanının nasıl sağlandığı. Her ne kadar büyük firmalar kendi finansmanlarını sağlıyor olsa da özellikle eyalet ölçeğinde rekabetin getirdiği bir teşvik sistemi var. Ülkemizde de teşvikler var. Ali İhsan Bey’in bahsettiği gibi yatırımın geri dönüşünün teşviğe bağlamasındaki ana usulardan biri de o. Mesela Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın açıkladığı dört ana başlıkta teşvikler var. KDV istisnası veya gümrük vergisi muafiyeti gibi genel olanlar. Bölgeye bağlı olanlar. Büyük ölçekli yatırımlara ve stratejik yatırımlara özel teşvikler. Çünkü geri dönüşü Ali İhsan Bey'in de söylediği gibi diğer projelere göre çok daha hızlı. Türkiye'nin tek dezavantajı 2019'dan beri döviz kurlarındaki dalgalanma ve yüksek enflasyona bağlı ekonomideki belirsizlik. Çünkü bu durum enerji fiyatlarında da belirsizliğe yol açıyor, o da yabancıların tereddütlü davranmasına neden oluyor. Önceden yeşil binalarda olduğu gibi Amerika'daki teşviklerin veri merkezlerinde de Türkiye'ye örnek olmasını umuyoruz.

Hayati Küçük

Geçtiğimiz hafta Fransa'da Platform Global adlı dünyanın en büyük veri merkezi organizasyonlarından birine katıldık. Orada birçok ülkeden üst düzey yöneticiyle, sektör profesyoneliyle bir araya geldik. Türkiye'deki potansiyeli konuştuğumuzda ilk sordukları soru yeterli enerji altyapımızın olup olmadığıydı. Orta Avrupa'dan gelen sanayi bölgelerinin yöneticileri de enerji altyapılarının tamamlandığını, yatırım süreçlerini modelleme aşamasına geldiklerini dile getirdiler. Sektöre üst ölçekten, veri merkezi yatırımı yapmaya karar verecek bir iradenin gözünden bakacak olursak, kamunun regülasyonlarla, teşviklerle, altyapıyla, enerjiyle süreci destekleyip katalizör olması gereken konular olduğununu, bir de bizim yetişmiş insan kaynağımızla veri merkezi özelinde bu projeleri gerçekleştirebilecek yetkinliğe sahip kurumlara ihtiyacımız olduğunu görürüz. İkisini bir araya getirecek olursak değer üreten projeleri çok hızlı bir şekilde hayata geçirebileceğimizi düşünüyoruz.

Biz GYODER üyeleri olarak birçok yurtdışı etkinliklerde bulunuyoruz. Buralarda yaptığımız işi en üst düzeyde gösterebilmek ve gereken network'ü oluşturabilmek çok önemli. Veri merkezleriyle alakalı tecrübemizi, bilgimizi ve iş yapma iştahımızı modelleyip globalde doğru vitrine çıkarmamızın faydalı olacağını düşünüyorum.

Buğrahan Bey, uluslararası proje yapma tecrübenizden yola çıkarak veri merkezi tasarım sürecinde dijital ortamda projelerin dijital ikizlerini yaparak mı sürece başlıyorsunuz? İşletme aşamasına geçildiğinde elektromekanik sistemleri yönetmede nasıl çözümler gündeme geliyor?

Buğrahan Şirin

O segmentte iki konuda piyasa iyice netleşti: BİM'le projelendirme ve sürdürülebilir projelendirme. Yani bu iki kanat Avrupa'nın ilerlemiş ekonomilerinde çok güçlü. Bir yandan yapılan her şeyin sürdürülebilir olması, karbon izinin düşük olması, yapılan binanın mümkünse sıfır karbon hatta negatif olması. Bu alanda en güncel sistemlerden biri, HPP’nin de destekçilerinden biri olduğu Ecobyte; ahşap strüktürle yapılan veri merkezleri. Modüler yapılan çeşitli avantajları olan sistemler bunlar; bünyesinde ısıyı tutmuyor, hızlı imal edilebiliyor, teknoloji değiştiğinde genişleyip daralabiliyor. Sağladığı modülerliğinin yanında karbon ayak izi açısından da ahşaba ciddi bir yönelim var. Mimarlar olarak veri merkezi dünyasına bizim katkımız da bu diyebilirim. HPP bu Ecobyte camiasına çok ciddi katkı sağlıyor.

Diğer kanat da yapı bilgi modellemesi olan BİM'le projelendirme. Bunu şu anda Türkiye'de bir yere kadar uyguluyoruz çünkü güçlü bir inşaat sektörünün direnci de bir o kadar güçlü. Türkiye'de yeri geldiğinde hepimiz “mış gibi” yapı bilgi modellemesi yapıyor, içine veriyi tam koymuyoruz. Yettiği kadar, inşaatta kullanabilecek kadar koyuyoruz. Öyle ki çoğu zaman ihaleyi alan müteahhiti çağırıp, bizim üç boyutlu modelleri açıp içinde eksik bilgi varsa görsünler, baksınlar diye eğitim veriyoruz. Oysa BİM’den veri merkezleri konusuna geçince artık dijital ikiz zorunlu hale geliyor. Yani bütün teknik ve elektrik projeleri üzerinden bir disiplinler arası koordinasyon meselesi var. Bir de proje yapımı tamamlandıktan sonra as-built halinde dijital ikiz ile güncelleyerek, işletmede binanın bakımı, aksiyonlarını birebir takip edebileceğimiz sistemin kurulması zorunlu artık veri merkezlerinde. Bakım süreclerinin gerçek zamanlı takip edilmesi çok önemli, çünkü bir aksaklık olduğunda sonuçları katastrofik olabiliyor. Yani BİM modellemesi, binayı daha önceden üç boyutlu olarak çalışır halde modelleyip, yorum katmadan risklerini minimize etmek açısından çok değerli.

Ali İhsan Güner

Revit olmadan, BİM olmadan yapamazsınız. Bir örnek vereyim Metropol AVM’yi yapmıştık, 780 bin metrekareydi, 40 kWA güç kaynağı vardı. Şimdi bir veri merkezi yapıyoruz, yaklaşık 30 bin metrekareye 60 kWA sığdırıyoruz, bütün kablolaması, havalandırması ile... BİM olmadan mümkün değil böyle bir binayı tasarlayıp inşa edebilmeniz.

Türkiye'nin avantajı şu anda enerjisinin olması gibi gözüküyor. Ama şunu söyleyeyim; Türkiye esasında pahalı. Bizdeki inşaat maliyetleri hem Avrupa’ya hem Körfez Ülkeleri’ne göre yüksek. Bunun nedeni Dolar’ın baskılanması, enflasyonun yüksek olması. Nitekim ekipman maliyetinde de Türkiye bu ülkelere göre yüksek kalıyor. Diğer taraftan veri merkezlerinde inşaat maliyeti söz konusu olduğunda kalite önemli bir faktör. Uygun kalitede üretebilirsek, yanında insan kaynağını da sağlayabilirsek iyi bir yere gideriz. Kaldı ki bu global bir iş, burada ya da Fransa’da yapmışsınız, fark etmez. Belki standartların üzerinde yapabildiğiniz sürece her yerden iş alabilirsiniz. Esas değerli olan bilgi. Bu da tabii ki zamanla birikiyor; yeter ki doğru yönde yürüyelim.

Buğrahan Şirin

Zincirin sonundan başına bir mesaj göndermem gerekirse; veri merkezleri globalde de Türkiye'de de güçlü bir dalga olarak geliyor. Bu dalganın doğru yönlendirilmesi özellikle çevresel açıdan çok önemli. Bunlar çok ciddi enerji harcayan, çok gürültülü çıkaran makineler barındıran tesisler. Dolayısıyla çevresel etkilerini iyi izlemek lazım. Almanya'daki tecrübelerimizden görüyoruz; bu yapıların en yakındaki yaşam merkezlerine olan etkileri konuşuluyor. Çevresel etkilerin regüle edilmesi gerektiğini mesaj olarak iletelim.

Zeynep Işık

Bütün bu konuştuklarımızdan şöyle bir sonuç çıkartıyorum. Toplantının başından beri Türkiye’de veri merkezleri inşa etmeye ne kadar hazır diye konuşuyoruz. Sonuçta veri merkezi inşaatlarına gereksinimin bu kadar artması sonucunda birçok proje yapılacak. Ve hem inşaat firmaları hem ülkemizdeki diğer paydaşlar süreçten ciddi kazanımlar, tecrübeler edinecek. Belki bu yapılar iş yapma biçimini değiştirecek projeler olacak. Ben bunun önemli bir çıkarım olduğunu düşünüyorum. En başta söylediğimi tekrar ederek, veri merkezlerinin dijital çağın lojistik depoları olarak ele almak gerekiyor diye düşünüyorum. Doğru yatırım kararlarıyla, enerji entegrasyonlarıyla stratejik gayrimenkul yatırım varlıklarına dönüştürerek ilerlemeliyiz.

Mehmet Sami Kılıç

Ben açıkçası, özellikle de yasal meseleler söz konusu olduğunda çok kolay bir yatırım alanı olduğunu düşünmüyorum. Şu anda müteahhitlerimize sorsanız Bağdat Caddesi'nde kat karşılığı yer mi veri merkezi mi diye, hepsi Bağdat Caddesi'ni seçer. Çünkü konfor alanları orası. Evet veri merkezlerinin getirisi çok daha fazla. Ama Türkiye’deki inşaat sektöründe problemler çoğu zaman ikili ilişkilerle çözülüyor. Veri merkezlerinde öyle değil. Bir anlamda bu işin şakası yok. Bir günlük gecikme bile çok ciddi cezalarla karşınıza çıkabilir. Bunu sadece inşaat firmaları için değil, proje yönetim firmaları, mimarlar, mühendisler için de söylüyorum. Bizim bugünkü inşaat kültürümüze çok uygun değil, olayısıyla firmalarımızın buna adapte olması zaman alacak.

Diğer taraftan Türkiye’nin veri merkezi yatırımları için güçlü bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum; stratejik konumu, dijitalleşme trendi, devlet destekleri bu sektörü cazip kılıyor. Ama enerji istikrarı ve ekonomik parametreler risk doğuruyor, inşaat maliyetlerinin yüksek olması da bir etken. Bunun geçici olduğunu düşünüyorum; maliyetler geri geldiği zaman inşaat konusunda bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Yine de bugünkü durumun iyi analiz edilip yatırımcının ülkeye çekilmesi gerekir.

Hayati Küçük

Hepinize katılımınızdan ötürü teşekkür ediyorum. Ülke ekonomimizin globalde etkinliğini daha artırabilmesi için pahada ağır yükte hafif işlere odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Veri merkezi sektörü hedefi gerçekleştirmeye katalizör olacak, katma değerli proje geliştirme adına çok değerli işler yapabileceğimiz bir alan. Bunu hem globalde hem de yerelde yapabiliriz. Ülkemizde çok değerli şirketlerimiz, akademisyenlerimiz, profesyonellerimiz var. Veri merkezi geliştirmede politika yapıcılarının, kamu kurumlarının öncülük yapacağı altyapıyla, teşviklerle, enerjiyle alakalı alanlar var. Girişimcilerimizin, şirketlerimizin yapacakları var. Bir de bunun işletme tarafındaki kullanıcılarla, müşterilerle hem globalde hem yerelde network’ünün kurulması var. Yani masanın birkaç bacağı var ve biz şu anda hepsine sahibiz. Veri merkezi sektöründe globalde gerçekten de adından söz ettirecek çok değerli projeler geliştirebilecek potansiyele sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu zamana kadar mesleki olarak yaptığımız bireysel çalışmaları bir araya getirip, organize olarak yönetilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konunun önümüzdeki süreçte artan bir ivmeyle gündemimizde olacağını öngörüyorum. Umarım bugünkü toplantı, bundan sonra iş dünyasının profesyonellerini bir araya getireceğimiz, daha detaya inip daha spesifik konuları da ele aldığımız, daha geniş katılımlı çalışmaların ilk adımı olur.



GYODER Gösterge